Aslında bugünkü yazımı bizleri, en moralsiz anlarda güldürmeyi başaran sanatçılardan olan ve geçtiğimiz gün hayata göz yuman Zeki Alasya’ya ayıracaktım.
Ve onun insan sevgisinin yanı sıra tüm baskılara karşın, devrimci kişiliğine dem vuracaktım..
Ama benim Zeki Alasya ile kader arkadaşı Metin Akpınar’ın filmlerini zevkle izlediğim yıllarda, yani çocukluğumda bana ve aileme acılar yaşatan Cuntacı Kenan Evren’in de öldüğünü öğrenince Alasya ile ilgili sizi de gülümsetecek olan anılarımı bir an unuttum ve Evrenli yıllarda yaşadığım acılı günlerin anısına yenildim..
Çocuktum o dönem Karaoğlan denen Ecevit’in partisin de siyaset yapan babamın gözlerimin önünde hem de dipçiklerle götürülüşünü hatırladım Kırbayır’ı kayıp ettiren cuntacının öldüğünü duyunca..
Babamı alıp, Afyon süren anlayışın baş mimarı Orgeneral Kenan Evren’in ölürken general değil, bir er olarak öbür dünyaya yolcu edildiğini hatırlayınca biraz olsun nefes alsam da 12 Eylül de şu an Tugay Komutanın evinin bulunduğu yerin hemen önünde bulunan o taş bina da göz altına alınan babamın küçük camdan bana haykırışını hatırladım..
Tugay komutanının o evi, yani lojmanına giden yolun üzerine bulunan harabe geçici karakolu neden yıktırmadığını da merak ederken, hala üzerin de nöbet tutan asker gibi o zaman ki nöbetçinin babasına ulaşmak isteyen biz kardeşlere yönelttiği namluyu hatırlıyordum..
Ve cuntacı ölmüş haberini alırken, umursamayıp o acı günlerde bizleri gülümseten Zeki Akpınar’a rahmet diledim..