Sabah saatleriydi, İstanbul’un bunaltan nemli havası adeta kan kokuyordu.
Bir taraftan yoğun trafiği aşmaya diğer taraftan radyoda heyecanla verilen canlı yayını dinliyor, diğer taraftan geçtiğim yolun etrafı ve üst geçitlerinde ki polisleri koşuşturmasını izliyordum.
Ve günlerdir bahsi geçen bomba yüklü aracın İstanbul'a ulaştığını ve patlatıldığını üzülerek öğreniyordum..
Yıllardır süren ve bir türlü durmayan çatışmaların ülkenin her yanına yayıldığını, yürekleri dağladığını, yeniden göz yaşlarını akıttığını bir kez daha anlayıp, yol almaya devam ederken haber ajanslarına düşen o kadar fotoğraf arasında bir fotoğraf dikkatimi çekiyordu..
Sultanbeyli eylemini gerçekleştirdikleri belirtilen 3 gencin fotoğrafına iyice baktıktan sonra altında ki haber okuyordum..
Bu gençleri ölüme gönderenlerin yaptıkları yanlışlığını ve pişmanlığını anlatan satırlar okurken bu anlamsız savaşta ölen gençlerin nasıl olup ölüme ikna edildiklerini de bir insan olarak düşünüyordum..
Ve dönüp doğu ile güneydoğu haberlerini yapan internet haber sitelerini dolaşıyordum..
Çünkü bu gençleri ölüme gönderenlerin alkışlanıp, alkışlanmadıklarını görmek istiyordum.
Örgüte yakın siteler dahil hiç bir sitenin bu olayları tasvip etmediğinin görüp, yeniden umutlanıyordum, bu gençleri ölüme gönderenlere, ‘Hakkınız var mı?’ diye bir kez daha kızarken..