Bunu söyleyen bir şairse eğer her şey normaldir bizim için. Eğer bunu söyleyen bir ressam ise orada durmalısınız.
Son ayların, haftaların, günlerin derken sonunda son saatlerin sıkıcılığından kaçmaya, dikkatimi başka bir şeye vermeye çalışırken bir şeyler okumak iyi gelir insana bilirsiniz.
Bazen bir kitaplığın başına gider acaba ne okuyayım diye düşünürsünüz. Hayat gibi romanlardan da sıkılmışsınızdır, uzun tasvirler, betimlemeler, klişe karşılaşmalar, aşklar vs. hepsi sıkıcı gelir ve ne okuyacağınıza karar vermeden ayrılırsınız kitaplığın başından.
Öyle bir zamanda günün sıkıcı vakitlerini doldurmak için girdiğim Jüpiter Cafe’de bir kitaba rastladım; SENSİZ HERŞEY RENKSİZ / Güzin Dino – Abidin Dino
Kapağıyla, ismiyle dikkatimi çeken kitap birde Dino’ların olunca daha da meraklandım ve kitabı kafe sahibinden rica minnet okumak için aldım.
Birbirini seven, birbirine aşık iki insanın, Abidin Dino ile Güzin Dino’nun 1952-1973 yılları arasındaki mektuplarından oluşan kitap ilk sayfasından itibaren bir hayli dikkatimi çekti.
İki aydın ressam Abidin Dino ve filolog Güzin Dino arasında geçen bu mektuplar, iki sevgilinin arasında ki konuşmalar, aşklaşmalar değil sadece, yaşadıkları dönemde ki, toplumsal hareketlerin, gündemin, aksiyonunda bir anlatısı aynı zamanda.
Kitabı okurken en çok dikkatimi çeken şey, çiftin konuşmaları arasında sözcüklerin sırtına binip zamanda yolculuk yapıyor olmamdı. 1950lerden 1970lere çabucak gidip, geri dönüyordunuz.
Ve tabi ki işin romantik boyutu, ideal bir aşklaşmanın, kelimeler aracılığıyla nasıl ortaya konulduğuydu.
Zamanın şartları ve teknolojisiyle bir çift anca bu kadar güzel, bu kadar romantik, aynı zamanda bir aydın sorumluluğuyla mektuplaşabilirdi.
Abidin Dino, Güzin Dino’ya yazdığı bir mektupta, “Can, sensiz herşey renksiz,” diyordu. Bunu söyleyen bir şair olsaydı eğer, herşey normal olabilirdi bizim için, fakat bunu söyleyen bir ressam ise orada durmalıyızdır.
Çünkü ressamı var eden rengin ta kendisidir. Renk yoksa, resimde yoktur. Renk yoksa, ressam da yoktur. Renk yoksa aşkta yoktur.
Peki, ne vardır renk yoksa?
Hüzün, keder, ayrılık, hasret ve ölüm.
Abidin Dino’nun o anlamlı, felsefik, politik çizimlerinin yanı sıra, aslında ne kadar derin bir şair, sevdalı ve aşk adamı olduğunu tek bir cümlede anlayabiliyoruz; SENSİZ HERŞEY RENKSİZ.
“Limana varmış bir gemiyim sesini duyunca” diyor bir başka mektubunda, sevgilisi, karısı, arkadaşı, canı Güzin’e, Güzin’ine.
Burada günümüz aşkları ve diyalogları üzerine bir şeyler konuşacaktım ancak, üstat Ferit Edgü, birkaç cümleyle özetlemiş bile.
Şöyle söylüyor;
“Günümüz gençlerinin bu küçük kitapçıkta bir araya gelen bu özel mektuplardan alacakları önemlice iki ders olduğuna inanıyorum.
Birincisi doğru ve dürüst yaşamak dersi. İkincisi de aşk dersi.
Sait faik o ünlü sözünü (“Bir insanı sevmekle başlar her şey”), bu tür insanlardan esinlenerek söylemiş olmalı.
Okudum bitti. Ne günlerin sıkıcılığı, ne de kitapların, bende hiç birşey kalmadı.
Küçük bir kitapçıkta bir araya gelen mektuplarda zaman anomalinde kayboldum.
Aşkın ve onun kırıntıları arasında yapmış olduğum bu yolculukta, dinlenmek için durduğum bir an da sevdiğim kadının yüzüne, renklerin ustasının kelimeleriyle haykırdım;
"CAN, SENSİZ HERŞEY RENKSİZ."