Geçtiğimiz gün yaşlı bir Ardahanlıyla tanıştım. Yaşlı Amca bildiğimiz ansiklopedi. Kentin eski zamanlarını anlattı. Avrupa’da yaşamış daha sonra.
1920-30 lu yıllarda şimdi kahve salonları olarak kullanılan yerlerde nasıl piyanoların-valsların çalındığından bahsetti.
Doğduğu evi gösterdi 100 yıllık bir taş konak. Fotoğraflarda bildiğimiz fötrlü, pipolu Ardahanlılar, kumaşları tiflisten, moskovadan.
Gayet medeniler.
Daha sonra Avrupa'da insanlara memleketinden nasıl bahsettiğini anlattı. Şimdi dışarıda fırtına var da oradan aklıma geldi.
Amcamız diyor ki;
“Bizim orası yüksek bir dağdır. Kışın 3 metre kar yağar. Kurtlar kapımıza kadar gelir. Köpeklerimizin tasmaları büyük ve dikenlidir.
Geceler uzun ve soğuktur. Donan Kura'nın üstünde paten yapar kızak kayarız. Üşüdüğümüz için konyak içeriz."
Yaşlı Ardahanlı böyle anlattıkça Rus kentleri geldi aklıma. O hep özendiğimiz estetik Rus kentleri. Bize Oneginleri raskolnikovları hatırlatan.
Geçenlerde seyahatte Grigoriy Petrov'dan beyaz zambaklar ülkesini okudukça, memleketim gözümde canlandı durdu.
Beyaz zambaklar ülkesi - inanın kitabı alın değişin adını -karlar ülkesi- olarak değiştirin Ardaha’nın 1 asır öncesine gidersiniz
Yaşlı Amcanın kitaptan haberi var mı yok mu bilmiyorum kendisinin başka bir teşhisi var diyor ki, Ardahan bir kent değil bir Ülkedir.
Kitabı bitirdim. Bir kaç gün sonra yaşlı amcayla bu sohbetim geçti.
Sonra anladım ki, kitapta geçen Suomi(finlandiya)’nin temellerinin atıldığı zamanlar Ardahan bir ülkeymiş
Şimdi ise Ardahan küçücük bir kent olmuş, Suomi ise koskocaman bir ülke.
Tek benzerliğimiz ise soğuk kış geceleri ve kapımıza gelen kurtlar.