Hani olmaz ya, diyorum ki;
Misal bir zaman makinam olsa.
Şöyle bir yarım asır kadar geriye gitsem.
Kendi çocukluğuma rastlasam.
Bende eskiyen ne varsa söküp atsam bir bir…
Bez çantamda bayat arpa ekmeğinden bir ısırık alsam.
Okul yolunda koşsam
Annem yatağımızın altında siyah önlüğümü beyaz yakalığımı ütülese
Babamın Ardahan’dan aldığı cızlavet ayakkabılarıma sarılıp bi güzel uyusam.
Yalan yok, ben en çok babamı görmek isterim.
Ceplerini karıştırıp, içindeki hırçın çocuğu bulmak
Onunla arkadaş olmak için…
Bana öksüz kalmayı, acı çekmeyi anlatsa
Hani “gülmek bize iyi gelmiyor” olsa da, ona kahkaha atmak için yalvarsam.
Çarşıda elimi tutsam,
Arkasında değil yanında yürüsem.
Şımarsam
Bana kızacağına aldırmadan doyasıya koşsam.
Yani misal babam; “dikkat et düşersin” dese peşimden bakarak gülümsese, ne güzel olurdu..
Dağlarla tanışmadan, devrim şarkılarını ezberlemeden önce aşık olsam körkütük.
Sevdiğim kadının çındık oynadığı toprak yola fırlasam.
Onu kilden yaptığım oyuncaklarımı hediye etsem
Bi güzel sevinse
Ayıptır söylemesi biraz öpsek şöyle maarç maarç març
Ne güzel olurdu.
Belki bilmiyorsunuz söyleyeyim; insan yaşlanınca yeniden çocuk oluyor!
Tek farkı; çocukken kulakları bütün azarları işitir.
Yaşlanınca ne beyni işitir ne kulakları…
Gözleriyle düşünür insan!
Onun için kör olmayın lütfen
Kör olmayın…
Düşünmek iyidir!