Geçip giden bütün zamanların büyülü tapınağıdır Ardahan
Ona ahdettim seni
Onda tanıyacaksın beni!
ARDAHAN TARİHİ
Çeşitli kaynaklarca yazılan Ardahan-Göle ve Hoçvan (Xoçwan) tarihi öteden beri ilgimi çekmiştir. Ardahan’lı olmam dolayısıyla, kökenimi araştırırken ilginç bulgulara rastladım.
Çoğu resmi kaynaklarda, Türk boylarınca kurulduğu iddia edilen Ardahan’ ın aslında Türk boyları tarafında kurulmadığı, dahası birçok tarihi ve kültürel miras, resmi tarih yazıcılarınca ya içi boşaltılarak, sahte doktrinlerle yeni isimler takılarak adeta talan edildiği gerçeğiyle karşılaştım.
Ardahan kalesinin Urartular tarafından yapıldığı bilinmesine rağmen, ısrarla Ardahan’ın “Arda” beyleri tarafında kurulduğu ve kalenin İskitler veya Kıpçak’lar-Kımer’ler tarafında yapıldığı iddia edilmekte. Oysa İskit’lerin barbar kabileler olduğu, Kıpçaklarınsa Kafkas kökenli göçebe aşiretler olduğu bilinmektedir.
Göçebe aşiretler ve barbar kabilelerin böylesi mimari özellikleri olan yapılar inşa ettiği görülmemiştir. Zaten böylesi bir alt yapıya da sahip değillerdi.
Dahası, bölgede etkili olan Pers’ler ve Med’lerin hâkimiyetinden hiç söz edilmezken, MS 12 yy kadar devlet olarak yaşamış olan Kürt kökenli Şeddadi’lerden de bahsedilmemektedir.
Bahseden kaynaklarsa Şeddadi’lerin de Türk boyu olduklarını iddia etmekteler.
Bir tarihçi olmadığım için, iddialarımı daha çok, bağımsız tarih araştırmacılarına, bölgenin etnitizesi ve değişik uygarlıkların yaşamasına dayandırmaktayım.
Ardahan’ın yaklaşık olarak bilinen 2750 yıllık tarihinde Türk’lerin etkisi 10 ve 11 yy rastlamaktadır. Şeddadi’lerin yıkılmasıyla 1164 ler sonrası Türk’lerin egemenliğini iyice artırdığı gözlemlenmektedir.
Hiç şüphesiz bu tarihlerden önce de çeşitli Türk boylarının akınlarına maruz kaldığı açıktır. Ancak, sözü edilen “Arda Türk’leri”nin hangi Türk boyu olduğu bilinmemektedir.
Sadece isminin Ardahan olduğundan yola çıkılarak “Arda” Beyliklerinin burayı kurduğu iddia edilmektedir. Oysa biz Ardahan’ın gerçek isminin “Erbuni” olduğunu tarihçilerden öğreniyoruz.
“Urartu kralı Menua’nın oğlu Argişti (786-764) genişleme politikasını sürdüren kral, Erzurum bölgesini kendi ülkesine katarak ülkesinin egemenliğini Sevan gölü kıyılarına kadar genişletti.
Başkenti Malatya olan, Fırat boylarındaki Nirubu ülkesine bir sefer düzenledi. Buranın yerli halkından 30 bin kişiyi tutsak aldı. Hatti (Malatya) ve Supani (Elazığ) bölgesindeki altı bin savaşçıyla birlikte Ararat vadisindeki Erbuni (Ardahan) şehrinin kurulduğu yere götürdü. Götürdüğü tutsaklara Erbuni (Ardahan) şehrini kurdurdu.” (*)
Buradan da anlaşılacağı gibi Ardahan (Erbuni) şehri MÖ 786-764 yılları arasında kurulmuştur. Ayrıca kral Argişti’nin 20 yazıtta bunları belgelediğini biliyoruz. Sonraki yüzyıllarda şehrin ticaret merkezi durumuna gelmesiyle insanların konakladığı(xan) “han”larıyla (şehir dışından gelen insan ve hayvanların barındığı yerler) ön plana çıkmıştır.
Bu yanıyla da ünlenen şehrin adı, bu özelliğini çağrıştıran “xan” sözcüğü eklenerek sırasıyla, Erdbixan-Erdevan-Erdexan- ve Ardahan olarak günümüze geldiği anlaşılmakta.
Urartu’lar tarafında Kürt tutsaklara kurdurulan Erbuni (Ardahan) MS dan 5 yy kadar Bağra tiler, Sasani’ler ve Roma imparatorluğunun egemenliğinde kalmıştır.
MS 951 yılında da Şeddadi devletinin kurulmasıyla önemli bir ticaret merkezi haline gelen Erbuni, 20 yy kadar çeşitli halkların baskısına maruz kalmasına ve sık sık el değiştirmesine rağmen, yerli halkaların (Kürt ve Ermeniler) bölge siyasetinde aktif bir röle sahip olmasını önleyememiştir.
Bilinen yazılı tarihten itibaren Kürt beyliklerinin bu bölgede oldukça etkili oldukları görülmektedir. Özellikle Ezdi inancına bağlı Kürt’lerin 11 YY’dan sonra bölgede denge unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Hoçvan nahiyesinin de Göle’ye (Gol-Golê) bağlı olması, Göle’de etkili Kürt beyliklerinin olmasından kaynaklanmaktaydı.
Bölgenin Şeddadi’lerden önce ve sonra Kürt beyliklerinin fiili denetiminde olması bölge güçlerinin dikkatini Kürt’lere çevirmiştir.

Rus tarihçi Ayvarov, Kürt’lerin bölgede etkili bir güç olduklarını, Osmanlı Rus savaşlarında, etkilerinin tartışmasız olduğunu belirtmektedir. Dahası Göle ve Hoçvan’ın tamamının Kürt olması, Ardahan merkezinin Kürt’lerin dışında ki kesimlerden oluşması, tamamen savunmaya yönelik tedbirlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Doğuştan savaşçı olan Kürt’lerin düşmanlarına karşı daha çok çete savaşıyla cevap verdiği için şehirlerden uzak durduğunu biliyoruz..
Çeşitli etnik yapılara mensup bir çok halkın bir arada yaşadığı Ardahan, sırasıyla, Med’ler, Pers’ler, Urartu’lar, Romalılar, Slav’lar (Rus’lar) ve Türk’lerin denetimine girmiştir.
Firdevsi’nin Şehnamede belirttiği Turanî’lerin MÖ 4.-5. yy da kuzeyden sarkarak yağmalamalar yaptıkları biliniyor. Ancak, bölgenin siyasi ve idari yapısının değişiminde etkili olamamışlardır. Çünkü Yerleşik hayat geçmiş, güçlü kültürlerin karşısında etkili olamıyorlardı. Yağmaya dayalı sosyal yapıları olduğu için, ilhak gerçekleşmiyordu. Daha çok istilacı olarak hayat buluyorlardı.
Türk akıncılarının ekonomisi savaş ganimetine dayandığı için, mutlak birer savaşçı olarak yetişiyorlardı. Bu savaşçı özellikleri sayesinde, binlerce yıl yerleşik hayata geçmeden Güçlü devletlerle savaşmayı ve yenmeyi başardılar..
Türk boyları MÖ.4-5-ve 6 yy hazar kıyılarında dağınık olarak yaşamasına karşın, uzun soluklu akınlarla med-cezirler yaratarak bölge dengelerinde önemli bir güç olduklarını kabul ettirmişlerdir. Bölgeye egemen olmaları daha çok 10. yy’dan sonra gerçekleşecekti.
Ardahan’da sadece Türk’ler, Ermeni’ler, Pers’ler, Romalılar veya Kürt’lerin dışında Slav’ların da ciddi etkilerinin olduğu görülüyor.
Bölge, iklim ve coğrafik yapısı nedeniyle, fazla iştah kabartan bir özelliğe sahip olmadığı için, bir sıçrama tahtası olarak işlev görüyordu. Daha çok, içlere doğru sızmak için bir cephe gerisi vazifesi görmekteydi. Bu yüzden sosyal bir hastalık olan işbirlikçilik zamanla bölgede güç dengelerine paralel olarak kalıtsal bir hastalığa dönüşerek, psiko-sosyal bir karakter kazandı. Bu da bölgenin bin yıllar sürecek olan bir belirsizliğe girmesine neden olmuştur.
Günümüzde bile bu özellikler sürmektedir.
Güce tapma!
Güçle gitme!
Bölge dikkatle incelendiğinde birçok farklı etnik yapılanmaların bu yönlü karakteri olduğu görülür.
1917 Ekim devrimiyle, Çarlık Rusya’sının denetiminde olan bu bölge hiç bir müdahale olmadan antlaşmalarla Osmanlı’ya bırakılmıştır.
Sözü edilen “Milli şura hükümeti” aslında antlaşmanın tarafı olan Osmanlı yöneticilerinden başkası değildir. Ardahan aslında savaşlarla “düşman”dan alınmış değil. Ardahan ne bir çete savaşı ile ne de Osmanlı-Rus savaş sonucu kazanılmamıştır.
Tamamen, bölge ve dünyadaki siyasi gelişmelerin bir sonucu olarak, Sovyet Bolşeviklerince boşaltılmıştır.
Tarihi tahrif etmek, dünyayı ve insanlığı yanlış yönlendirmektir.
Tarihsel gerçekleri gün ışığına çıkarmak bağımsız tarihçilerin görevidir.
Aydınların göreviyse tahrif edilmiş tarihe itiraz etmektir.