Reklam
Bugun...
AFFET TÜRKİYEM..


Sevinç Akçetin Alarslan DEĞİŞ/ME DEĞİŞTİR/ME
akcetinsevinc@gmail.com
 
 

MAHKUMLARA VERİLEN CEZANIN BEDELİNİ AİLELERİ ÇEKİYOR

Araştırma için üç ayı aşkın bir süre  mahkum ailelerinin arasına katıldım...
Bir genel af çıkmalı mı, çıkmamalı mı?

“Bir mahkûmun önünden ekmeğini al, umudunu alma!" Diyor her biri. Bunun ne demek olduğunu her gün umut içinde bekleyip, umutsuzlukla geceyi sonlandırdıklarında anladım... 

Bu umutlu bekleyiş yıllardır sürüyor. MHP'nin yıllar önce verdiği af  sözüyle, her sabah bugün af çıkar mı diye uyanıp her gece hayatlarından bezmiş ve kalplerinde öfkeyle günü noktalıyorlar. 

Bu böyle nereye kadar sürer? 

Yapılan hak ihlalinden, adil yargılanmadıklarından söz ediyorlar ve nedenlerini tek tek açıklıyorlar... “Evet biz bu suçu işledik ama karşılığında verilen ceza işlediğimiz suçtan çok daha fazla.”
Kader kurbanı dediğimiz bu insanların suçunu ve nedenlerini dinlediğim zaman bir şansı daha hak ettiklerini hepsinin kökleşmiş ortak nedeninin ekonomik sıkıntıdan olduğunu kavradım. 
Birçoğu zengin olmak için çalıp çırpmamış, yaşamak için, karınlarını doyurmak için suç işlemek durumunda kalmış. Ve hiçbiri isteyerek trafik kazası işlememiş, hepsinin kafası maddi sorunlarla çalkalandığı için trafiğe sağlıksız çıkmış. 
Ve yine birçoğu bile isteye hunharca birinin yaşamına son vermek istememiş, kiminin namusuna dil uzatılmış, kiminin geleceği için biriktirdiği parasına el konulmuş, kimi tehdit edilmiş...Ve daha nicesi... 

Madde bağımlısı gençlerimiz bağımlı oldukları için, tedarik amaçlı fazladan satın aldıkları uyuşturucudan dolayı satıcı, yani halk dilinde torbacı dediğimiz maddeden yargılanarak yüksek cezalara çarptırılıyor. 
Bu uyuşturucuyu ülkemize getirenler bırakın aynı maddeyi, yargılanmayı cezaevinde bile değillerken gençlerimizin böylesine yok oluşu şahsen içimi yakıyor. 
Madde bağımlısı gençlerimizi cezaevine atmak yerine onları kliniğe yatırarak tedavi edip topluma kazandırmak boynumuzun borcu olmalı. Ailenin gücü bu noktada yetersiz olabilir, maddi manevi bunun üstesinden gelemeyebilir, bu devletimizin görevi olmalı. Cezaevi bu çocukları ıslah etmez aksine psikopat eder.
Ne yazık ki geçmişleriyle yargılanıp, ötekileştirilen vatandaşlar, sabıka kayıtları olduğu için  işveren tarafından değerlendirilmeye bile alınmıyorlar. Devlet her ne kadar işe alımlarda önceliği eski mahkûma verin dese de işveren bunu göz ardı ediyor.

Her zaman söylerim amacımız insan kazanmak mı insan kaybetmek mi?
İsteyerek veya istemeyerek suça karışan bu insanları hem ıslah etmek adına hem de bedel ödetmek için onlara verilen cezayı çektikleri cezaevlerinde ne yazık ki ıslah olmadan ve psikolojileri bozuk bir halde yüreklerinde kin ve öfkeyle cezalarını tamamlıyorlar. 
Çünkü birçok üstadımın da belirttiği gibi cezaevlerinde doluluk oranı çok fazla. Yatacak yer yok. Yıllarca yerde  yatan ve maddi imkanı olmadığı için yıllarını maddi manevi zorluk içinde geçiren birinin sağlıklı bir birey olarak topluma geri kazandırılması mümkün değil.
Mahkûm yakınlarını tek tek dinledim anladım ki bir mahkûma verilen cezanın bedelini aileleri çekiyor. Özellikle kadınları, hem cezaevinde eşlerine hem de dışarıda kendilerine ve çocuklarına bakmak durumunda kalıyor. 
Çok zor şartlar altında hayat süren bu insanlar kendilerini ötekileştirilmiş hissediyorlar. 
Haklılar da. Çünkü hepimiz bu insanlara bir ön yargıyla yaklaşıyoruz. Hiçbirimiz sebep sonuç ilişkisi gözetmeden, “suçlusun, bedeli neyse çekeceksin!” diyoruz.
Başka bir açıdan bakmayı denedik mi? Masum olduğu halde suçunu yıllarca ispatlayamayan, kapanmış bir dosyaya delil sunduğu halde davanın yeniden görülmesini talep etse dahi sonuç alamayan bu insanların adalet çığlığını bir kere duymayı denedik mi? İçerideki mahkumların hepsinin suç işlediğini mi sanıyoruz? İftiraya kurban gitmiş olamaz mı?  Suçsuzluğunu ispatlayamamış olamaz mı?
Anayasa Mahkemesi başkanı % 52.1 hak ihlalinden söz ederken bunları neden kulak ardı yapıyoruz?

İnsan ancak kendi acısını bilir. Eli yanmayan biri nereden bilebilir yanık acısını...
Örnek verecek olursak, yolunu kaybetmiş, eğriyi doğruyu ayırt edemeyen ve suça karışmış bir kişi-kişiler, bir anda karşısına çıkan biriyle tanışıp yolunu çiziyor, eğriyi doğruyu ayırt etmeyi öğreniyor. Geçmişinden arınıyor ve vicdanının sızısı ile ıslah oluyor, yeni bir hayat kuruyor, aile oluyor. 
Yıllar sonra geçmişte işlediği suç karşısına çıkıyor ve o aileyi paramparça ederek o kişiye “geçmişten gelen bir cezan var, bedelini ödemek zorundasın” diyerek cezaevine atıyor. 
Geride maddi manevi biçare kalan eş, çocuğu ile birlikte mağdur oluyor. Bu mağduriyet öfkeye kızgınlığa ve mutsuzluğa dönüştüğü için boşanma gerçekleşiyor. 
Çünkü kadının ne eşine ne de kendine bakabilecek gücü kalmamıştır artık. İçeride mahkûm bakmak da zordur, dışarıda mağdur edilen ailenin geçimini sağlaması da zordur. 
Bu bağlamda suçu işlediği tarih ve koşullar, dosyanın kapandığı tarih ve koşullar göz önünde bulundurularak bir ailenin yıkılmasının önüne geçmek vatandaşlık görevimiz olduğu kadar, devletin de asli görevidir.
Bunun yanı sıra boşanmayıp sebatla bekleyen eşler, acılarını içlerine atıp yıllar sonra hastalık olarak gün yüzüne çıkarıyorlar. Bir çoğunun kanser geçirdiğini, kalp krizi geçirdiğini, beyin kanaması geçirdiğini ve hatta öldüğünü işittim.
Kasten ve hunharca cinayet işleyen ve kazara ölüme sebebiyet verenlerin, namus cinayeti yahut ağır tahrik altında bu suçu işleyenlerin aynı maddeden yargılandığı, çocuğa cinsel istismarda bulunan ve 18 yaş altı birbirini seven çiftin cinsel birleşme yaşadığı için yine aynı maddeden; cinsel istismardan yargılandığı utanç verici bu maddeler göz önünde bulundurularak TCK’nın yeniden düzenlenmesi şarttır. 
Mükerrer dediğimiz 58. maddenin kamu vicdanında yara olduğunu da kabul edip, baştan sona TCK’da bir iyileştirmenin yapılması bu serzenişin son bulmasını sağlayacaktır.

Kırmızı çizgilerimize dokunmadan, kader kurbanı dediğimiz bu insanları topluma yeniden kazandırmak için sicil affı ile taçlandırıp iş bulmalarına olanak sağlayarak daha sağlıklı bireyler elde etmekle kalmayıp mağdur olan ailelerini de rahatlatmış oluruz.
Bir vatandaş olarak ben üstüme düşen görevi yapıyorum, bana karşı işlenmiş suçların nedenlerini göz önünde bulundurarak o suçluları bağışlıyorum. Kendimi tanrının yerine koyup onlara asla bir bedel ödetmek istemiyorum. Vicdan azabı duyan birinin ıslah olduğuna inanıyorum,  ben affettim, Allah da affetsin, tabii Devletimiz de.
Mahkum Anneleri, yürekleri dağlayan o ağlama sesleri ile şöyle diyorlar  “İçim yandı, ciğerim parçalandı. Yıllardır evladıma hasretim, ölüm kapımda kol geziyor, Allah'tan daha mı büyüksünüz, bağışlayın yavrumu...”

Şimdi sıra sizde..

Yani;  Sayın, Mustafa Sarıgül'ün de dediği gibi Affet Türkiye'm!



Bu yazı 1429 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

YouTube ArdahanTV Kanalımızı İzliyor musunuz?


YUKARI