Reklam
Bugun...
AKIL OYUNLARI


Sevinç Akçetin Alarslan DEĞİŞ/ME DEĞİŞTİR/ME
akcetinsevinc@gmail.com
 
 

Kırmızı bir gül düşünün... Ya da bir papatya... Papatyayı ilk defa gördüğünüz ana gidin... Onun için ne düşünmüştünüz? Sanırım olumlu şeyler düşündünüz. Ortası sarı, yaprakları beyaz olan o eşsiz güzellik için, beyniniz ilk üç saniyede o çiçeğin sizin içinizi aydınlatacak bir şey oluğunu sinyalini zaten yaydı, öyle değil mi? Gül için de aynı şey olmadı mı? Muhakkak olmuştur.

Örneğin, gecenin ilerleyen saatlerinde evde tek başınıza zaman geçiriyorsunuz; yalnızlık sadece bir örnek, birileri de olabilir yanınızda bu önemli değil. Önemli olan elektrikler kesildiği zaman ki hissettiğiniz duygu. Korku mu?

Öyle sanıyorum ki bir çoğumuzun aynı anda ve istemsizce hissettiği ilk ve tek şey korkudur. Üç saniyeye kalmadan içinde saliselik olarak beyin bize karanlıktan kötü etkileyeceğimizin sinyalini yollar.

Eğer uyumaya hazırlanmıyorsak ve isteğimiz dışında karanlıkta kalmadıysak hiçbir şey görememek bizi ürkütür ve anlık duygu değişimleri yaşamamıza neden olur. Papatyanın ve gülün harikulade güzel olduğu bizim için nasıl değişmez bir yargı ise aynı şey karanlıkta kalmanın ürkütücü olduğu gerçeği için de geçerlidir.

Tam olarak anlatmak isteğim şey şu: ilk izlenimde beyin bize zaten o şeyin, iyi mi, kötümü? Güzel mi, çirkin mi? olduğunun cevabını verdiğidir.

Cevabını bildiğimiz soruları değiştirmek gibi bir arzumuz olduğu sürece hayatın içinde hangi yola girersek girelim, kendimizi sürekli olarak bir labirentin içinde aynı çarkı çevirirken buluruz. Kendini tekrar eden birinden daha kötüsü; ne yaptığının farkında bile olmadan bu döngüyü sürdürmeye çalışandır.

Nerde yanlış yaptığınızı bilmek ister misiniz?

Bunu isteyin, çünkü mutluluk tam da bu farkındalıktan sonra başlıyor.

                                 ****

Aslı yirmi yedi yaşında, hayatı gezme ve eğlence üzerine kulu, oldukça cüretkâr giyinen, güzel bir kadın.  Emre, Aslı’nın aksine daha evcimen, asosyal ve mutaassıp biri.

Ortak arkadaşlarının düzenlediği eğlence gecesinde bir araya gelirler. Emre otuz üç yaşında yalnız yaşan, aile sorumluluğu olmayan bir adam olmasına rağmen geceye katılmasının nedeni arkadaşının ısrarı üzerinedir.

Aslı’yı görür görmez güzelliğinden çok etkilenir. Keza Aslı da boş değildir. Nitekim ortamın verdiği rahatlık, en çok da Emre’den aldığı iyi elektrik onun cesaretlenmesine ve ilişkiyi başlatan taraf olmasına neden olur. İlk günün heyecanıyla gecenin sonunda Aslı ve Emre sabaha kadar mesajlaşıp neredeyse hiç uyumadan işe giderler. Aslı’nın hayatı dolu dolu yaşaması; tarzı olmamasına rağmen Emre’yi çok heyecanlandırır.

Birlikte hayaller kurup, değişik aktivitelerde yer almaya başlarlar. Hayat her ikisi içinde oldukça keyifli geçer. Sinema, tiyatro, kültürel geziler, eğlence mekanları, konserler, doğa turları... Her şeyi büyük bir hazla yaşarlar. Neden sonra Emre’de isteksizlik olmaya başlar, Aslı ne zaman yeni bir program yapmak istese, Emre geri durur.

Aşkın ilk evresi heyecan doludur ve çoğu zamanda aşkla karıştırılır. Emre eski heyecanını yitirdiği için Aslı’nın yaptığı her programa da hayır demekten çekinmez. Bu durum Aslı’yı kötü etkiler. Emre’nin kendisine artık âşık olmadığını düşünür. Her gün görüşüp, her hafta sonu program yapan çift, sadece haftada bir iki defa buluşup akşam yemeği yerler.

Aslı istenmediği yanılgısına kapılıp konuşmak ister. Neden sorusuna aldığı cevap hayatının dönüm noktası olur. Emre, hayatı daha rölantide yaşamayı sevdiğini ve bu doğrultuda bir ilişki olursa ancak sürdürebileceğini söyler.

Aslı Emre’yi kaybetmek istemediği için, onun durağan hayatını kabul  etmek durumunda kalır ve duygularına yenik düşerek kendi olmaktan vazgeçip Emre olmaya karar verir. Monoton seyreden ilişkilerinde haftada bir buluşup akşam yemeği yerler. Diğer günler Aslı işten eve evden işe.Giyim tarzı da Emre’nin isteği üzerine biraz daha usturuplu ...

Daha sık görüşebilmek için de işten çıkınca direk eve giden Emre’nin evinde görüşmeye başlarlar. Aslı yine de arada bir şansını dener ve eğlenceli programlar yapmak ister, ne var ki Emre asla ayak uydurmak istemez.

Gel zaman git zaman Aslı çok sıkılır. Epeydir görüşemediği arkadaşları da aklındadır daima. Hal böyle olunca yalana başvurur ve sevgilisinden gizli arkadaşlarıyla buluşup hasret giderir.

Emre’ye de evdeyim der. Yine bir gün Aslı arkadaşlarıyla eğlencedeyken Emre arar. Telefonu açsa yalan söylediği çıkacak ortaya. Çareyi açmamakta bulur. Emre hissettiği kuşku üzerine ertesi günlerde Aslı’nın iş çıkışına giderek gizliden onu takibe başlar. Kız arkadaşlarıyla buluşup sinemaya giden Aslı Emre’nin onu takip ettiğinden habersiz yine, evdeyim, hastalandım, yatıyorum yalanını söyler. Giysisi de en sevdiği şortudur.

Ortada ihanet yok ama yalan var. Emre’yle tanışmadan önce hiç yalan söylemeyen Aslı, Emre’nin gözünde yalancı ve karaktersiz bir insan olmuştur.

Ve ilişki biter.

Bu iki gencin yapması gereken şey ya bu ilişkiye hiç başlamamak ya da başlandıysa birbirlerinin hayatlarına müdahale etmeden ilişkiyi sürdürmekti. Ama bana sorarsanız tenleri uysa bile ruhları uymayan bu iki insan “merhaba, merhaba” ötesi yok.

                                        ***

Doğukan kırk yaşında, metal müzik dinleyen, beline kadar uzun saçları ve sakalı olan motor tutkunu bir adamdır. Sosyal medyada karşılaştığı, dupduru güzelliği olan Eda’ya âşık olur ve onunla tanışmak ister.

Eda otuz yedi yaşında solo müzik dinleyen, nahif, aile kurup anne olmak isteyen bir kadındır. Doğukan’ı sadece fotoğraflarından gördüğü kadar ile tanımasına rağmen görüşme isteğini kabul eder. Eda buluşma yerine gittiğinde Doğukan’ı görür görmez saçından sakalından pek hoşlanmasa da hoş bir adam olduğunu düşünür ama kıl yumağından onu çok da göremez.

Kendisine gösterdiği ilgiden görüntüsünün sorun olarak kalmayacağını düşünür. Nitekim öyle de olur. Doğukan hayatının aşkını bulduğu için onu kaybetmek istemez. Kendini kaybetmeyi göze alarak saçını sakalını keser, müzik tarzını değiştirir ve motorunu satıp onun yerine araba alır.

Çünkü Eda korktuğu için motora binmek istemez. Altı ay sonra aldıkları evlenme kararıyla nikah hazırlıklarına başlarlar. Kısacık saçları, sinek kaydı tıraşıyla damatlığını giyip boy aynasına bakar Doğukan, sonra kafasını çevirip bir daha bakar, aynada hoş bir adam görür ama kendini göremez.

Nedenini kavrayamadığı bir iç burkulması yaşar... Çok güzel bir düğünle dünya evine girerler. Eda hemen hamile kalır ve bir yıl sonra bebeğini kucağına alır. Hamileliği sıkıntılı geçer ancak Doğukan’ın desteğiyle kolay atlatır.

Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi öncelikler de yer değiştirmeye başlar. Eda doğum sonrası o kadar bebeğe odaklıdır ki gözü Doğukan’ı bile görmez. Doğukan içinde derin bir özlem duyar ama bu hasret Eda’ya değil kendinedir. Kendini aramaya başlar. Bir akşam iş çıkışı metal müzik çalan bir eğlence mekanına gider. Kendini nerede kaybettiğinin farkına, orada varır.

Sabaha karşın eve mutlu ama bir o kadar da sarhoş döner. İlk kavgalarını da o gün yaparlar. Tatsızlık çıkmasın diye Doğukan bu sefer de istediği müziği evde dinlemeye başlar.

Ama ne yazık ki Eda her defasında müzik setinin sesini kısar ve “hoşlanmadığımı biliyorsun” der. Doğukan Eda’ya hala çok aşıktır ancak kendi içinde yaşadığı yok olma duygusu ona aşkını unutturur. 

Giderek içine kapanan Doğukan, eskisi gibi kendiyle ilgilenmediği için saçı sakalı da birbirine karışır. Aynaya her baktığında günbegün uzayan saçlarını görmek onun içinde sönen ateşin yeniden alevlenmesini sağlar.

Kendini yeniden sevmesi karısına olan aşkını da depreştirir. Akşam olduğunda iş çıkışı elinde muhakkak bir buket gülle döner eve. Ne yazık ki Eda’dan hiçbir zaman hoş bir karşılık göremez. Oysa ki tek isteği karısını mutlu etmektir.

Ne var ki Eda mutlu değildir. Çünkü Doğukan’ın eski haline dönüyor olmasından hiç hoşnut değildir. Doğukan’ın her öpme isteğinde onu kendinden iterek, tarzını sevimsiz bulduğunu söyler.

Zamanla paylaşımları azalır ve aralarına soğukluk girer. Her gün yaşanan kavga gürültü yüzünden Doğukan huzuru sokakta arar ve sabaha karşı evin yolu bulur. Bütün gecesini de eğlence mekanlarında geçirir. Bir gün yine eve geç geldiği bir gece, aralarında yaşanan çok şiddetli bir kavga sonucu Eda evi terk edip baba evine döner. Kavganın nedeni de Doğukan’ın arabayı satıp eski motorunu geri almasıdır.

                                          ***

Hiçbirimiz sevdiğimiz kişiden ayrılmak istemeyiz ve o kaybetme korkusu yüzünden elimizden gelen her şeyi hatta fazlasını da yaparak; kendimizden veririz...

İnsanın sevdiğini kaybetmesi kötü ama daha kötüsü; kendini kaybetmesi. Bu andan sonra anlaşmazlık ve sorunlar art arda gelmeye başlar. Kendini bulmaya çalışmaktan sorunlara çözüm bulamaz hale gelir insan.

Ne var ki koca bir hayatı geçireceğimiz o insanı gördüğümüz an, ona dair her şeyi hissetmemize rağmen, zaman içinde onu değiştirip şekillendirmeye çalışarak onun kendi içinde kaybolmasına sebep oluyoruz.

Giysiyi güzel taşımak önemli değil, mesele o kıyafetin içinde kendini iyi hissetmek. İsterseniz dünyanın en iyi, en pahalı markasının son kreasyonundan giyinin, eğer aynada kendinizi beğenmiyorsanız tüm dünya sizi beğense bile sadece o anlık mutlu olursunuz.

Sonra hemen çıkarır kendinize yakıştığına ‘inandığınız’ şekle bürünürsünüz. Birini olduğu gibi kabul görmemek çok zor olmasa gerek. Birinden kötü alışkanlığını terk etmesini istemek onun iyiliğine bir davranıştır, bu arzu rahatsız edici olmayabilir.

Ama birinden başka birine dönüşmesini istemek çok bencilce bir davranış olmaz mı...? Aşkın sağlaması yoktur. Denklemi enlemle karıştırmak olmaz. Onu öyle beğenmiyorsan hayatına almayıver. Herkesin bir eşi illaki vardır arayışını sürdür yeter.

Ya da görüntüsünden hoşlanmadığın birini kendi haline bırak o zaten zamanla kendi isteği doğrultusunda bürünecektir senin görmek istediğin kişiye.

Bir gülden papatya olmasını istemek onun zamanla sararıp solarak ölmesine sebep olur. Ve gözümüzde anlamını yitirir. Oysa ki biz onu al renginden ötürü sevmiştik...

Elektrikler kesildiğinde karanlık o an ürkütüp içimize korku salar. Sonrasında bu duygu ile başa çıkıp aslında çok ürkütücü olmadığını anlamaz mıyız...? Önemli olanın kabul etmek olduğunu en çok da karanlıkta kaldığında kavrar insan.

Kabul ederiz karanlığı ve bir mum yakarak aydınlığı kucaklar yolumuza bakarız. İkili ilişkiler de böyledir. Tanıdığın herkesi olduğu haliyle kabul etmek, mutsuzluk değil mutluluk getirir.

Güneşin her akşam batacağına inanıyorsun da her sabah yeniden doğacağı gerçeği ile neden daha az ilgileniyorsun.



Bu yazı 1389 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

YouTube ArdahanTV Kanalımızı İzliyor musunuz?


YUKARI