Ülke olarak 16 Nisan'da yapılacak olan( Başkanlık ) rejim değişikliği ile ilgili referanduma kilitlenmiş durumdayız. Bir yandan Laik ve Demokratik Cumhuriyetin devam etmesi için ''HAYIR,, oyu kullanacak olan bir seçmen, diğer yandan rejim değişikliği için '' EVET,, kampanyası sürdürürken devletin tüm imkânlarını kullanma yetkisiyle donanmış iktidar partisi ve yanlıları. Referandum tarihine sayılı günler kaldı. Sokak ve caddelerdeki hareketlilik olağan hızıyla devam ederken, Evet ve Hayır tercihi ile karşı karşıya kalan seçmenlerin önemli bir yüzdesi hala kararsız. Buna rağmen 16 Nisan sabahı ya Laik Demokratik Cumhuriyet'e devamdan yana bir tercih kullanılacak, ya da Başkanlık söyleminin arkasına sıkıştırılmış din esaslı katı bir rejim değişikliği geçişine izin verilecek.
Bilindiği gibi bu aşamaya gelene kadar iktidarda bulunan AK Parti temsilcileri tarafında zaman zaman Cumhuriyet Türkiye'sinin laik sistemi ve değerleriyle ilgili birçok eleştiriler yapılarak, sistem değişiminin artık gerekli olduğu konusu sık sık kamuoyu gündemine taşınmaya çalışılmıştı. Kimler ne demişti, kısaca bir bakalım. Bilindiği gibi, Başbakanlık makamında olduğu sırada bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan alkol yasaklarıyla ilgili eleştirel bir açıklama getirirken '' İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor,, demiş ve iki ayyaş olarak kimleri işaret ettiğini açıkça ortaya koymuştu. Akıllara şöyle bir soru gelebilir. Acaba bu söylem daha önceden tasarlanarak rejim değişikliğine gidebilmek için yapılan bir ön açma yoklamasıydı. Bunu bilemeyiz tabi… Bu söylem karşısında toplumumuzun laik ve Demokratik Cumhuriyete inanan kesimleri dışında yüksek perdeden bir ses çıkmayınca, daha etkili vurgularla bir adım daha, bir adım daha ileri taşımanın hamleleri devam etti. Bu hamlelerden bir tanesi de AK Parti Manisa Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Cumhuriyeti ''90 yıllık bir reklam arası,, olarak ifade edebilecek kadar tartışılır bir cümle kullanmış olmasıdır. Bu söyleme de yeterli derecede toplumsal bir tepki oluşmamış ve yeni hamleler için cesaret örneği teşkil etmişti. Ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman'ın söylediği '' Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır." sözüdür. Meclis Başkanının bu sözüne de bir iki cılız sesten başka yine kimsenin gıkı çıkmadı. 15 yıldır iktidarda olan AK Parti temsilcilerinin bu ve benzeri söylemlerle sanki varmak istedikleri istasyonun rotası hakkında açık bir adresin de şifrelerini veriyorlardı. Ne gariptir ki, örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz benzer sözler hep ayni partinin kadrolarında yer alan şahsiyetler tarafından dillendirilmiştir.
Toplumsal barışın büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığı bu sürecin, yine aynı partinin izlediği baskı politikaları sonucunda halkımızın önüne gelmiş olması hakla, hukukla, adaletle ifade edilebilir bir durum değildir. Ellerinde bulundurdukları iktidar gücünü de kullanarak, tek taraflı olarak ve milli iradeyi korkutarak oluşturdukları baskılarla adaletsiz ve antidemokratik bir referandumun uygulayıcısı olmanın hiçbir izahı yoktur. Olamaz. Çünkü sahip olduğunuz siyasi gücün kudretine sığınarak toplumun belli bir kesimi üzerinde sistematik bir baskı oluşturursanız, adaletten, haktan, hukuktan, hakkaniyetten söz etmeniz mümkün değildir. Milletin Meclisindeki ceylan derisinden o koltuklarda oturarak Anayasa değişikliği yapmak kolaydır. Önemli olan neden değiştirme gereği duyduğunuzu ve bu değişikliğin toplumsal birlikteliğimize getireceği faydaları sarih bir dille halkınıza anlatabilmenizdir. Siz bunu halkınıza anlatamaz, dediğim dedik, çaldığım düdük derseniz, kafalarda soru işaretlerin açığa çıkmasını sağlar, düşünsel kopuşlara neden olursunuz. Bu duruma düştüğünüz an toplumda şu algının yerleşmesini engelleyemezsiniz.
1 - Bütün yetkilerin Başkanlık sistemi adı altında tek bir kişide toplanacak olması, diktatoryal bir rejime geçiştir.
2 - Bu sistemin çoğulcu demokrasilerde yeri yoktur ve açıklaması da otokrasidir.
Ne acıdır ki, bu algı şu anda yaygın ve insanlar haklı olarak gergin ve tedirgin. Çünkü hayır yönünde oy kullanacak olan insanlar için akla hayale gelmeyen suçlamalar yapılıyor. Yapılmaktadır. Paralel yapının uzantıları, YPG ve PKK'nın sevicileri, hatta hızlarını alamayarak vatan haini olarak ilan eden suçlamalar gırla gidiyor. Kimler mi bu konuşmaları yapıyor? Bunu söylememize hiç gerek yok, çünkü onları hepimiz tanıyoruz. Yetmezmiş gibi ellerinde kâğıt, kalem, her gün kendilerine muhalif olan Partilerin yasal propaganda çalışmalarını bir gerekçe göstererek nasıl engelleyebilirimin hesabı içinde hareket ediyor, karşı propaganda yapan insanların kürsülerini devirerek linç etmeye kalkışıyorlar.
Baskı ve sindirme siyaseti uygulamakla Demokrasi ve özgürlüklerden bahsedilemeyeceğini unutmamak gerekir. Ve bunu da bir yere net edelim. Hayali korku dağları yaratarak, bozkırları ve ovaları yutamazsınız. Bu Halk bilinçli ve sağduyuludur. 16 Nisan'da ülkemizin aydınlık geleceği için en hayırlı kararı vereceğinden hiç kuşkumuz yoktur.