Ülke olarak 8 Haziran sabahına bütün gerilimini boşaltmış bir fay hattı gibi uyandık. Seçimlerden bir gün sonra derin bir oh çekerek kat sayısı yüksek gergin atmosferden biraz olsun sıyrıldık diyebiliriz. Sıyrıldık sıyrılmasına da, bundan sonra ne olacak merakından bir türlü kurtulamadık... Dile kolay, 13 yıllık tek partili bir dönem resmen sona ermiş, çok partili bir sisteme yönümüzü çevirdiğimiz bir güne durduk...
Oluşan yeni Meclis aritmetiğine bakıldığında, çok renkli bir tablonun mevcut olduğu ve bu renkli tablo içerisinde belki de Meclis tarihinden bu güne, ilk defa Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan farklı etnik kimliklerle temsili yet ortaya çıkmıştır. 8 Haziran sabahı ile uyanan tüm kamuoyunun beklentisi, kültürler mozaiğini andıran yeni bir Meclisin, uzlaşma erdemliliğini göstermesidir. Halkın temsili yet yetkisi verdiği tüm siyasi partilerin, yok ilkelerimiz, yok kırmızıçizgilerimiz gibi söylemlerin arkasına sığınmadan ve sorumluluktan kaçmadan taşın altına ellerini sokmasıdır.
Daha yolun başında birbirine burun kıvırarak, kreş çocuklarının gösterdiği bir alınganlıkla konuşmam da konuşmam inatçılığını görüyor olmak, umutlarımızda çatlamalara yol açarak karamsar bir hava yaratsa da, akli selimin galip geleceğine olan inancımızı korumak istiyoruz. Çünkü 3 hafta geçmesine rağmen hiç bir parti liderinin koalisyon ile ilgili hiç bir çabanın içine gir(e)memesi ve bu yönde bir girişim için ön plana çıkmak istememesi yaşadığımız duygusal kırılmalarımızı doğruluyor. Bu tabloyu gördükten sonra belirsizliğin giderilmesi adına nasıl bir yol izlenecek, koalisyon formülü için partiler arası gerekli nabız yoklamalarının ilk hamleleri kimden ve nasıl olacak kestirmek mümkün değil. Milyonlarca seçmenin hür iradeleriyle yetkilendirerek Parlamentoya gönderdiği dört siyasi partinin ülkede istikrarın ve en önemlisi Demokrasinin kesintiye uğramadan devamı için olgun bir uzlaşıyla masanın etrafında bir araya gelmesini istemek tek beklentidir. Doğal olarak böyle bir beklenti oluşmuş olsa da, 8 Haziran sabahından bu güne siyasi parti temsilcilerinin birbirlerine karşı takındıkları agresif tutumlar henüz böyle bir umut ışığının olmadığının emarelerini ortaya koyuyor.
Ak Parti'nin çıktığı uzun yalda ve seyir halindeyken son saniyede kırmızı ışığa takılması hesapları altüst etmiş durumda. Seçimleri birinci parti olarak kazanmasına rağmen, tek başına hükümet kurmak için yeterli çoğunluğu elde edemedi. Koalisyon için iştahlı olduğunu her fırsatta ifade ediyor ve BDP seçeneği dışındaki olasılıkları değerlendirme moduna girmiş durumda. Cumhurbaşkanının Hükümeti kurma görevi verme süreciyle birlikte harekete geçerek sırasıyla CHP ve ardında da MHP'nin kapılarını çalacaklardır. Ancak CHP istediği bakanlıkların yanı sıra, seçim propagandaları sırasında seçmenine söz verdiği gibi 17 ve 25 Aralık'ta ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili soruşturma garantisi isteyeceğinden bu görüşmelerden somut bir sonuç ortaya çıkmayabilir. Dolayısıyla, kuvvetle muhtemeldir CHP ile bir noktaya gelinemeyecek ve buradan eli boş dönülecektir. Çünkü AK Parti ve CHP Bakanlıklar konusunda mutabık kalsalar bile, AK Parti rüşvet ve yolsuzluk dosyalarını asla gündeme almak istemeyecek ve bu meseleyi pazarlık konusu bile yapmayacaktır. Rüşvet ve Yolsuzluk konusunu gündeme aldıkları an, ucunun çok hassas noktalara neşter vuracağı çok iyi bilindiğinden, masadan uzlaşı olmadan kalkılacaktır. Kısacası bu iddialarla suçlanan Bakanlar ve onlarla birlikte isimleri anılanlara koruma kalkanı olmak için CHP ile el sıkışmaktan öteye gidilemeyeceklerdir.
MHP'nin kapısını çaldıklarında da çok farklı bir şey olmayacaktır. CHP ile görüşme odasındayken yaşanan diyaloglar burada da AK Parti kurmaylarının karşısına çıkacaktır. MHP de rüşvet ve yolsuzlukla ilgili davanın görülmesi için garanti talep etmenin yanı sıra, bir de, Çözüm sürecinin bir daha Ülke gündemine gelmemesi şartını önlerine koyacaktır. Resmin tamamına yakını böyle olacağını varsayarsak, MHP cephesinde de istenen sonuç elde edilmeyecektir. Her iki siyasi parti görüşmelerinden olumlu bir sonuç elde edilmediği takdirde, çalınacak son bir kapı kalıyor ki, o da Halkın Demokrasi Partisi' dır. HDP'nin seçim propagandaları sürecinde seçmenine iki sözü vardı. Birincisi, Cumhurbaşkanının meydan meydan dolaşarak, adeta AK Partinin Genel başkanı gibi Başkanlık sistemine geçiş için en az 400 oy istemesine karşı söylediği, '' Seni Başkan yaptırmayacağız,, söylemi ve İkincisi de '' Eğer barajı aşar parlamentoya girersek, asla AK Partiyle koalisyon yapmayacağız, destek vermeyeceğiz,, sözüydü. Verilen bu sözlerden dolayı birçok farklı seçmen kitlesinden oy alan HDP, herkesin barajı aşamayacaklar diye kuşkuyla baktığı bir sırada, barajı parçalayarak kendini parlamentoda buldu. Dolayısıyla seçmene verdikleri birinci sözü zaten yerine getirmiş oldular. Siyaseten etik olmayan bir kararla verilen ikinci sözün etrafında manevralar yaparak riyakârlık yapamayacaklarına göre, kapıyı çalan AK parti sadece acı bir kahve ve üzerine bir bardak soğuk su içerek, eli boş dönecektir.
Diğer olasılıklar mı?
MHP 'nin AK Parti'den sonra görüşeceği birinci parti CHP'dir. Bu iki siyasi parti her konuda mutabık kalsa bile, yine de yeterli çoğunluğu sağlayamıyor ve bu durumda HDP'nin dışarıdan desteğine ihtiyaçları olacaktır. İşte tam burada kızılca kıyametin koptuğuna tanık oluyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi'nin kimyasının bozulduğu en can alıcı nokta da tam burasıdır. Yok, efendim '' Terör örgütü uzantısı bir partinin desteğiyle gündeme gelerek ilkelerimizi çiğnetmeyiz, taviz veremeyiz,, diyecekler ve halkı yeniden sandık başına gönderme seçeneğine sarılacaklardır. Aslında MHP ve BDP 'nin hiç bir şekilde AK Parti ile koalisyon kurmak istememesine karşı, dışarıdan destekli bir AK Parti, CHP oluşumunu ortaya çıkarabilir. Ahmet Davutoğlunun '' Rövanşist yaklaşımlar içerisine girmeden sağlıklı diyalog temelinde şartları konuşabiliriz,, sözüne mukabil, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''Kesinlikle rövanşist olmayacağız,, cevabı bu olasılığın gerçekleşebileceğini daha da güçlendiriyor.
Kim bilir belki de dışarıdan destekli bir AKP ve CHP koalisyon hükümeti konusunda karşılıklı şartlar üzerinde mutabık kalarak, istikrar ve Demokrasiye işlerlik kazandırabilirler. Özellikle geçmişten gelen ''ÇÖZÜM SÜRECİ ,, gibi önemli projelerin hedeflenen noktalara taşınması için bir şans yaratılabilir.