Basın özgürlüğünde her geçen gün biraz daha kötüleşen anlayışın hüküm sürdüğü bir ülke de ‘gazetecilik yapmak kadar ne zor olabilir?’ diye sorulursa bunun cevabını, Göle’de yaşanan olaylar ardından yaşadıklarımız yeter, artar bile deriz..
Çünkü her yazdığınıza, her haberinize karışan bir anlayışın genelden yerele kadar tüm etkisiyle hüküm sürdüğünü biz gazeteciler değil, o baskıları yapan ulusal ve yerel idareciler daha iyi biliyorlar..
Kendi yazdırdıklarının doğru, bizim yazdıklarımızın yalan ve yanlış, hatta halkı ayaklandırma olarak algılayıp, paniklenenlerin aslında görmek istemedikleri gerçeklerden korktuklarını da bilen biz gazetecilerin diğer bir derdi de yazdıklarımızla yöneticilere yaranamadığımız gibi konuya muhatap olan tarafa da yaranamıyoruz..
Çünkü herkes kendisinin görmek istediğini göremeyince kızdığını da bilenlerdeniz..
Evet geçtiğimiz günlerde yaşanan ve bir kişinin taranan minibüsün içinde öldüğü, iki kişinin yaralandığı olayda bir kez daha gördük ki biz baş belalılar ne isaya, nede musaya yaranıyoruz..
Aslında bu durum gazetecilik yaptığımızı da ortaya koymakta..
Yani ne isyaya yaranma, ne de musaya yaranma hesabı içinde olmadığımızı ortaya koyan bu gelişmelere baktığımızda birilerinin yalanları ile kandırdıkları toplumun bir şeyleri bilmemesi için uğraştıklarını, bizlerin de yazdıklarımızla isaya değil, musaya değil o kendisinden bir şeyler saklanan topluma yönelik yazdığımı ortaya koymaktadır..
Baskıları arttırıp, daha özgür bir ülke yarattıklarını sananların bugün yaşananların nedeninin gerçekleri saklama hatası olduğunu bir türlü anlamamaları ise işi acı veren diğer bir gerçek yanı.. Ne diyelim ki İsa’da, Musa’da olacak, gazeteci, gazetelerde olacak..