Dün Rusya-Ukrayna arasında savaş başladı.
Bizde de hiç bitmeyen siyasî savaş alevlendi.
Vatandaş tarafından bakıldığında bizim muhalif anlayış kardeş kavgasına benziyor.
Hani birbirini kıskanan, aralarındaki husumet hiç bitmeyen kardeşler birbirinin yanlışını kovalar da, olayın ne olduğuna bakmaksızın eleştiri oklarının uçlarını sivriltip taarruza başlar ya, işte ona benziyor bizim muhalif zihniyet.
Muhalif zihniyet derken sadece siyasî partileri kast etmiyorum; gazetecisini de, sokakta siyaset yapanını da.
Haydi sokaktakini geçelim, balık baştan koktuğu için, gördüğünden öğrendiği tavır bu.
Ama özellikle siyasîler öyle bir tablo çiziyorlar ki; vatandaş cephesinden bakıldığında, “iktidar hata yapsa da biz de haklı çıksak, bak biz demiştik” desek gibi görünen bir tavırları var.
YANDAŞ, KİME YANDAŞ?
‘Yandaş medya’ tanımlaması bizde moda oldu ve her ne olursa olsun iktidar savunuculuğu yapan gazeteler ve yayın organları için kullanılıyor ama muhalefetin yancısı olan medya da bana göre ‘yandaş’. Kast edilen yanlı olmaksa her ikisi de yanlı sonuçta.
İktidarın yanlıları sürekli güzelleme, muhalefetin yanlısı da sürekli ‘kötü dünya sendromu’nu pompalamakla meşgul.
Dün, savaş başlayınca TL’nin döviz karşısında Ruble’den daha fazla değer kaybetmesine neredeyse sevinecek bir güruh gördük ekranlardan. “Bak biz dememiş miydik” sözlerinin kanıtını bulmuş halleri, memleketin ahvalinden daha önemliymiş gibi davranacak zihniyetten söz ediyorum.
Ha sürekli güzelleme yapmışsın, ha her şey kötü gidiyor anlayışını pompalamışsın. İkisi de, gazetecilerin iddiasında olduğu ‘kamu yararı’ denen şeyi rafa kaldırıyor. İkisi de kamuya aynı oranda zarar veriyor.
Hayır, keşke kamu yararı falan diye düşünmeden önce mesleği olması gibi icra edip birinci aşamayı geçseler bari.
‘Bir demeden iki olmaz’ çünkü, atalar söylemiş…
Yalnız bizim atalar biraz tutarsız olabiliyor.
‘Bir demeden iki olmaz’ gibi tumturaklı bir söz sarf etmenin yanı sıra, ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ diye de bir laf etmişler.
İşte bizim kraldan çok kralcı anlayışımızın zihinsel kökenleri de bu gibi deyişlerimizde, biraz da ayakta nasıl dururum endişemizde yatıyor.
Yukarıda sözünü ettiğim karşı mahalleler ve kardeş kavgalarının nedeni de böyle bir şey.
İş üzüm yemekten çıkmış, herkes bağcıyı dövme gayretinde. Bakın bu da atasözü idi.
Bu ortamda nalına da mıhına da vuranlar ise kötülerin kötüsü ilan ediliyor.
VASKİ'DE PROBLEM NE?
Geçenlerde bizim başımıza da geldi. Van Su ve Kanalizasyon İdaresi tarafından Van’da, bize gelen iddialara göre sayıları 40 bini bulan vatandaşa icra gönderilmiş.
Yine gelen iddialara göre vatandaşın eline tebligatlar ulaşmamış, vatandaş faturasını ödemeye gidince icralık olduğunu öğrenmiş.
Bir başka iddia da, VASKİ’nin 10 avukatının 6’sı AK Parti İl Başkan Yardımcısı imiş.
Haberi iddia diye yazdık. Kurumları aradık. VASKİ randevu vermek üzere dönüş yaptı. AK Parti İl Başkanı konuşmak istemedi.
Doğru, bu kurumun problemi de, İl Başkanlığını da töhmet altında bırakan bir durum var sonuçta.
Daha önce VASKİ Müdürü Ülker Cem Kaplan, başka bir haber sitesinin kendisine sorduğu soruları açık yüreklilikle yanıtlamış.
Biz kendisiyle görüşemedik gerçi, merkez Ankara olunca yüz yüze görüşmeye gidemedik. Sayın Kaplan telefon görüşmesini de kabul etmedi. Verimli olmayacağını düşündüğünü iletmiş. Saygı duyarız, o da bir tercihtir.
İddia demişiz, ‘kayyım’, AKP şeklinde ayrımcı bir dil zaten kullanmamışız... Daha ne…
E bir zahmet sen de gocunduğun bir şey yoksa çık açıkla değil mi?
BAĞCI GEÇİCİDİR, BAĞ BAKÎDİR
Doğrusu derdimiz üzüm yemek. Bağcı ile işimiz yok. Bağcılar da biz de geçiciyiz. Ama bağ bakî.
Koca koca gasteci abilerimiz, ablalarımız, siyasetçi amcalarımız, dedelerimiz; çok klasik olacak ama Sultan Süleyman’a kalmayan bu dünya size mi kalacak? Günlük kavgaları bir yana bırakıp, aklı selimi de başınıza devşirip işinize baksanız da, bağımız şenlense ya…
Ondan sonra bu ülkede muhalefet neden iktidar olamıyor? Neden iş sandığa gelince vatandaşın oyu değişiyor.
E çünkü muhalefetin derdi kadrolu muhalefet olmak, bağın ebediyeti ile ilgili de bir derdi yok. Derdi üzüm yemek olduğu için kendisine uzatılan mikrofona cevap veren vatandaş da, o muhalefetin bağ tanımaz hallerini ayan beyan görüyor.
Değişir mi bilemem ama benim pek umudum yok.
Kol kırılsın yen içinde kalsın dediğimiz yok ama bağın baki kalması için bir toplum sözleşmesine ihtiyaç var.
Ama hem sözleşme akılcı davrananların işidir hem de sözleşmeyi yapıp şuraya koymak iş değildir.
Modern dönemde neredeyse atasözümüz haline gelen bir cümle ile bitirelim yazıyı: hayırlısı olsun…