Karşılaştırmalı 8 Mart kutlamaları… Sahi mücadele neydi?
6 Mart’ta Kadıköy’deyim.
Oturduğum kafenin önünde bir grup kadın –yaklaşık 50 kişi- geçiyor. Ara ara durup kadınlar olarak yılmayacaklarını ifade ediyorlar.
Kadınlar bitiyor, 50 metre ilerisinde bu kez çevik kuvvet… Onlarda ses yok; “Pazar pazar bu da nereden çıktı.” der gibi bir halleri var…
Yerime geçiyorum. Aradan on dakika geçmeden bir başka kadın grubu daha.
Bu seferkiler 15 ya da 20 kişi. Sokaklarda olacaklarını dile getiriyorlar. Balkonlardan, camlardan kadınlar el sallıyor. Yanımdaki arkadaş, “Ne diye orada duruyorsunuz, insenize madem sokağa.” diyor, gülüşüyoruz.
Onların da arkasından bir grup çevik kuvvet. Ama sayıları az öncekilere göre daha az. Ne kadar kadın o kadar çevik kuvvet…
En iyisi kalabalığı takip etmek deyip kafeden çıkıyoruz.
Kadıköy’ün birbirinin içine geçmiş sokaklarından irili ufaklı –en irisi 100 kişi ya var ya yok- kadın grupları çıkıyor, arkalarından da çevik kuvvet.
Kadın grupları ne kadar renkli ise, çevik kuvvet o kadar tek renk, dikkatimi çekiyor.
Kadın grupları son ses bağırmak suretiyle mücadeleden vazgeçmeyeceklerini haykırıyor.
Sonra rıhtıma kadar yürüyoruz. Ben basın kartımı gösterip alana giriyorum. Birkaç video çekip çıkacağım, arkadaşım dışarıda bekliyor.
Hani geziye giden insanların ikide bir, bir yerlerde durup cep telefonu ile fotoğraf çektirmesini makara konusu yapıyoruz ya, alandakiler de onlardan farksız.
Önce kasıla kasıla, “Bakın biz bir araya geldiğimizde işte böyle kalabalık oluruz” edasıyla –pek de kalabalık değil bu arada- gövde gösterisi yapar gibi polis aramasından geçiyorlar. İçeri girince zafer kazanmış bir edaya bürünüyorlar.
İçeri girenin ilk işi fotoğraf çektirmek; pankartı eline al, elini beline koy, olabildiğince gül pozu…
Toplu fotoğraflar ise çiçekli böcekli pankartlar arkasından çekiliyor. Hani kadın rengi yoktu, kadın ille de çiçek değildi…
Rengarenk pankartların içinde en renkli grup ve hatta saçları rengarenk olanlardan bile daha renkli grup, allı morlu yazmalarını bürümüş HDP’li kadınların grubu.
Halayın başı da oradan kopuyor.
Halay çeken çekene… Halay çekerken mücadeleden vazgeçmeyeceklerini haykırıyorlar. Bendire vururken de… Bir mücadeledir gidiyor…
Sonra dışarıdan renkli görünen ruhsuz alandan çıkıyorum.
Yeter bu kadar görüntü. Nasılsa değişik bir şey yok: alana girenler, fotoğraf çekenler, halaya katılanlar, mücadele diye bağıranlar. Fabrika gibi mübarek…
O gün Kadıköy’de biri saat 13.00, diğeri ise 16.00 olmak üzere iki açıklama oldu.
Neden ayrıldılar bilmiyorum. Hep birlikte mücadele edeceğini haykıranlar sokak aralarında neden 15’li hadi bilemeden 70’li gruplar halinde yürüdüler onu da bilmiyorum.
Çevik kuvvet hakikaten haklı, pazar pazar işiniz mi yok sizin diyesi geliyor insanın.
Kafelerde rıhtım konuşuluyor. Bir de dedikodular var; dün akşam Taksim’de yapılan gece yürüyüşünde –o zaman daha yapılmamıştı- kadın örgütleri birbirine girecekmiş.
Demek ki diyorum; bu grupların magazini de böyle…
İşte o ruhsuz “mücadelecilik”ten (?) HABER…
Aynı günün akşamı Doğubayazıt Belediyesi’nin düzenlediği 8 Mart etkinliğinin haberini yapıyoruz.
Başkan Yıldız Acar, hemcinslerinin arasına girmiş sokak sokak dolaşıyor. Başkan olarak değil, kadın olarak sokaklarda dolaşıyor.
Daha yetmiyor sahneye çıkıyor.
Kadınlar rengarenk, yöreye has kıyafetleriyle kendi dillerinde şarkılar söylüyor. Gökyüzüne barış güvercinleri ile rengarenk balonlar salıyor.
İshak Paşa Sarayı’nın önünden Kürtçe barış türküsü söylüyor, kendi hallerinde bir “mücadele”nin kapılarını aralıyor.
Çok samimi, çok kendilerinden… Ne fotoğraflarda ne de videolarda ithal duran bir şey göze çarpmıyor.
İşte o samimi HABERDEN…
Ve bugün…
Van’da İHH’lı kadınlar, Doğu Türkistan’da Çin zulmünden dolayı kamplarda tutulan kadınlar için sokağa çıkıyor.
Doğu Türkistan bayrağı renginde maskeleri ile kadınların tutsaklığına karşı “mücadele” edilmesi gerektiğini haykırıyor.
Oldukça samimi ve içten… Onlar da ithal durmuyor.
İşte o alanın HABERİ…
Ve yine bugün…
Bana göre 8 Mart’ın en güzel mesajı Ağrı’nın bir başka ilçesinden Diyadin’den geliyor.
Diyadin Kaymakamı Alper Balcı, nüfusu 600 civarında Sürmelikoç Köyü’ndeki ilkokulun öğretmenlerinin daveti üzerine oradaki kadınlar günü kutlamalarına katılıyor.
Bir köy sınıfı… Ortada bir soba… Sobanın sıcaklığı dijital ekrandaki fotoğraftan bile hissediliyor.
Kenarlara çekilmiş tahta sıralar… O sıralarda başları örtülü kadınlar… Sobanın yanında Kaymakam Balcı, jandarma erkanı, belki muhtar ve öğretmenler…
Bu kez rengarenk olan duvarlarda fon kâğıtlarına hazırlanmış notlar…
Kaymakam Balcı, “Bu kaymakam kardeşinize destek verin.” diyor ve ekliyor: “Başlık parası ve erken yaşta evliliği engelleyin, kadın hareketi başlatın.”
Aklıma birinci sınıfta okuduğum sobalı sınıf geliyor. Kaymakam görmek büyük bir şeydi biz köy çocukları için, annelerimiz için…
O soba ve o kadınların, kendilerini “mücalede”ye çağıran Kaymakam Balcı’yı dinlerkenki bakışları beni o günlere götürüyor…
Konuşma bitiyor. El yordamıyla yapılmış 8 Mart pastasını Kaymakam Balcı, köylü kadınlardan biri ile kesiyor.
Bakışlar samimi, haller tavırlar çok içten… İthal duran hiçbir şey yok ve “mücadele” ruhu var…
İşte o ruhun HABERİ…
***
Sahi, “mücadele” neydi?
“Mücadele” azizim, “emek”ti.
Emeğin de bir ruhu, samimiyeti olmalıydı…
Velhasılı kelâm, 8 Mart Dünya “Emek”çi Kadınlar Günü kutlu olsun.